9 Şubat 2015 Pazartesi

köy yumurtası fiyatları,ndan islam bilgisi78

 köy yumurtası


köy yumurtası,ndan islam bilgisi78 bugün sizler icin köy yumurtası fiyatları islam hakkında güzel yazıarını sizlere sunmaya devam edecek ve köy yumurtası fiyatları diyorki sodom ve Amorîler üzerine hücûm eden meliklerin ahvâli ve Lût aleyhisselâmı esîr ve mallarını tâlân etdikleri haberi İbrâhîm aleyhisselâma ulaşınca, onları kurtarmak için askerleri ile, Dan’a kadar la’kîb edip, onlara gece baskını yaparak, hepsini öldürdüğü ve bütün malı, kardeşi Lût aleyhisselâmı ve onun malını ve kadınlan ve bütün halkı geri getirdiği tekvînin ondördüncü bâbın-da yazılıdır.
Pavlos, ibrânîlere yazdığı mektûbda, Dâvüd, Samuel ve diğer Peygamberlerin, memleketler feth etdiklerini, kılıcın ağzından kurtulan za’îf kimseler iken, kuvvet kazanarak harbde cesûr olarak, düşman askerlerini kaçmağa mecbûr etdiklerini yazmakda-dır.
İşte bunlardan anlaşılıyor ki, geçmiş Peygamberler de “aley-himüsselâm” kâfirler ile gazâ ve cihâd ile emr olunmuşlardır. Ancak, islâmiyyetde cihâd-i fî-sebîlillah, hükümdârların harble-ri gibi, memleketlerini genişletmek, şan ve şeref kazanmak gibi dünyevî niyyetler ve nefsin arzûları için yapılmaz. Allahü teâlâ-nın mubârek ismini yükselterek, bütün insanları doğru ve hak yola kavuşdurmak ve insanları zulmden, işkenceden kurtarmak için yapılır. Şimdi protestanlara sorarız ki, zikr etdiğimiz bu Peygamberlerin gazâlan Allahü teâlânın indinde râzı olunmuş ve ha-lâl mi, yoksa buğz olunmuş ve harâm mı idi? Eğer râzı olunmuş ve halâl iseler, bu hâl, iddi’âlarının doğru olmadığını isbât eder. Eğer buğz olunmuş ve harâm iseler, Dâvüd aleyhisselâm hakkın-daki yazıları ile mukaddes sayılan Pavlos yalancı olmuş olur. Hıristiyanların doğru ve hak olduğunu tasdik etdikleri, (Ahd-i atîk) de bâtıl, yanlış olur. Ayrıca, binlerce ma’sûm kimsenin kanı, bir mü’minin kötü bir fi’linden dolayı akıtılmış olur. Böylece, Dâvüd aleyhisselâm için, âhiretde kurtuluş nasıl mümkin olabilir? Çün-ki Yuhannânın birinci mektûbunun üçüncü bâbının onbeşinci âyetinde, (Siz bilirsiniz ki, ma’sûm olan nefsi kati eden hiç bir kâ-til için, ebedî hayât yokdur) demekdedir.

Müşâhedât-ı Yuhannânın (Vahyin) yirmibirinçi bâbının sekizinci âyetinde, (Korkaklara, îmân etmiyenlere, mekrûhlara ve kâ-tillere ve zânîlere ve büyücülere ve putperestlere ve yalancılara gelince, onların hissesi ateş ve kükürtle yakılmış Cehennem çukurundadır) diye yazılıdır.

[TENBÎH: İşbu (Cevâb Veremedi) kitâbımızın muhtelif yerlerinde görüldüğü gibi, hıristiyanların ellerinde bulunan Tevrat ve İncîl kitâblarmın hepsinde, (İnsanların öldükden sonra tekrâr


yan esvâbını satsın ve kılıç satın alsın) dedi. (Yâ Rab, işte t'ura-da iki kılıç var dediler. îsâ onlara, yetişir dedi) diye yazılıdır. Daha sonra yakalanırken, Eshâbı kendisini terk ederek dağıldıklarından, bu kılıçlar da, bir işe yaramamışdır. Bu anlatılanlardan, îsâ aleyhisselâmın kendisini müdâfeasız teslîm etmek nıyyetınde olmadığı ve mümkin olsa, kendini korumak için, kılıç kullanacağı ve düşmanlarına karşı cihâd yapmaması, zâhirî sebeblerin kı-fâyetsizliğinden olduğu, güneş gibi meydândadır. Isâ aleyhisselam, ümmetini cihâddan açıkça men’ etmemiş ve kendisi Mûsa alcy-hisselâmın şerî’atinin hükmünü kaldırıcı değil, onu temam edici olduğundan, ondaki cihâd emrinin, kendi ümmetine de şamil olacağı açık ve sâbitdir.

Protcstanlar, neşr etdikleri bu risâlede, (Müslimânlar, dinlerinin emrleri îcâbı, müslimân ohnıyanlan, Allahın ve dînin düşmanı diyerek, onlara düşman nazarı ile bakarlar. Zor ile onları müslimân yapmak veya emrleri altında bulundurup cizye ehli kılmak için gayret eder, bunu arzu eder/er) demekdedirler.

CEVÂB: Evet, tevhîde uymıyan her din ve mezheb, İslâm dîni nazarında hakîrdir ve nefret edilmişdir. Böyle inananlara, Al-lahü teâlânın ve dînin düşmanı denilir. Fekat, zor ile onları müslimân vapmak, [yukarıda bildirdiğimiz gibi] yasak edilmişdir. Bu husûsda papazlar, müslimânlara temâmen iftirâ etmekdedirler. Müslimânlann nazarında kendisinden nefret edilenler, sâdece İslâm dînine düşman olan gayr-i müslimlerdir. Müslimânlarla bunlar arasında nefret, buğz, düşmanlık, çarpışma ve muhârebcler ol-muşdur. Fekat, hıristiyan fırkaları arasındaki nefret ve düşmanlık ve târîhlerde görülen dehşetli çarpışmalar ve katliâmlar aca-bâ neden ortaya çıkmışdır? Târîh kitâblarının sahîfeleri, hıristı-yanların mağlûb etdikleri milletlere ve kavmlere yapmış oldukları mezâlim ve işkencelerle doludur. Diğer dinlere mensûb olan kavmleri, imhâ ve yok etmeğe çalışırlar. Hicret-i nebevîden tak-rîben üçyüz sene önce imperator Kostantin, hıristiyanlığı kabul etdikden sonra, barbarlığa başlamış, memleketinde bulunan bütün vehûdîlerin kulaklarını kesip, çcşidli memleketlere surmuş-dür. Daha sonra, yehûdîleri İskenderiyyeden çıkarmış, bütün ma’bcdlerini yıkarak, büyük katliâm yapmış ve mallarını gasb et-mişdir. Yehûdîler, İspanyada da, hıristiyanlar tarafından pek çok zulmlere uğramışlardır, [ispanyada yehûdîlere yapılan zulmlerden yukarıda biraz bahsetmişdik.] Fransanın Tolus şehrinde hıristiyanlar, fısh bayraıpında rastladıkları yehûdîlerin yüzlerine tokat vurmuşlardır. Fransanın diğer ba’zı şehrlerinde yine fısh bayramında yehûdîler taşa tutulmuşlardır. Merhametsizce taşlanan


yehûdîlerin çoğunun böylelikle öldürüldüğü, hattâ o beldeye hâkim olan kimseler tarafından, halkın bu husûsda teşvik edildiği birer vâkı’adır. Yehûdîler, Fransadan yedi def’a sürülerek çıkarılmışlardır.

Macaristanda da yehûdîler, hıristiyanlar tarafından, çeşid çe-şıd azablara dûçâr olmuşlardır. Ba’zan ateşlere atılıp yakılmışlar ba zan da, denizlere atılarak boğulmuşlardır.

İngilterede de, yehûdî milleti, Protestanların akl almaz vahşîliklerine dayanamıyarak, onların eline düşmemek için, birbirlerini öldürmüşlerdir,

İspanyada, (Oturafe) ismi ile kurulan katolik cem’iyvetinin mensûblan, resmî olarak krallar ve devlet erkânı da hâzır oldukları hâlde, yehûdîlerden ve dîninde ilhâd his etdikleri zengin hınstıyanlardan binlerce kişiyi, diri diri ateşe atarak yakmışlardır. Bu çâresiz insanlar, aman yapmayınız diye bağırdıkça, yalvardıkça, feryâd etdikce, seyirci bulunan papazların, devlet adamlarının ve kadınların ellerini çırparak kahkaha ile güldükleri lârîh-lerde yazılı duruyor.

İslâmiyyetin zuhûrundan bu yana geçen binikiyüz [bindörlyüzl sene içerisinde, hıristiyanların yapdıkları bu zulmlere benzer mushmânlar tarafından hıristiyan ve yehûdîlere yapılmış bir zulm bir tek vak’a dahî yokdur. Varsa gösterilsin. Eğer 1277 [m. 1861] senesinde Lübnânda meydâna gelen vak’alarda öldürülen üçyüz-dörtyüz hıristiyan kasd ediliyorsa, Avrupa devletlerinden gelen me’mûrlar da berâber olduğu hâlde, mahallinde yapı-an ve hâlâ Osmânlı arşiv dâiresinde mevcûd olan, tahkîkât zabt-larından anlaşılacağı gibi, o vak’anın meydâna gelmesi, Fransadan Lübnân ve Şâm taraflarına gelip, fitne ve fesâd tohumları saçan cezvit papazlarının tahrîkleri sebebi ile olmuşdur. Dağlarda yaşıyan dürzîler, Lübnâna gelerek hıristiyanları kati etmişlerdir. Osmânlı devleti bu vak’ada cinâyetleri tesbît edilenleri i’dâm ederek cezâlandırmışdır. Ayrıca, askerlik vazîfesini tam yerine getirmediği, vazîfesini tam yapamadığı için, Sâm vâlîsi Ahmed Pâ-şa gibi bir vezîri de alenen [açıkça] kurşuna dizmişdir.

^ [(Türkiye târihi) onikinci cildinde diyor ki, (Mütercim Rüşdü paşa sadr-ı a’zâm iken, Lübnânda Dürzîlerle, katolik Maronîler, birbirlerine düşman idi. İngilizler Dürzîleri, fransızlar da Maro-nfleri kışkırtarak, birbirlerine saldırdılar. Lübnân vâlîsi Hurşid pâ-

Şâm vâlîsi Ahmed pâşa, bu iki devletin yardım ve idâre etdikleri bu muhârebeye mâni’ olamadılar. Üçüncü Napolyon, bu muhârebenin büyümesi ve bunu fırsat bilerek, Lübnânı işgâl etmek hulyâlarında idi. Osmânlı devleti müdâhale ederek, mes’e-

dirilecekleri, hesâba çekilecekleri, Cennet ni’metlerinde veyâ Cehennem ateşinde sonsuz kalacakları) yazılıdır. Anierikada, Avrııpada, yüzmilyonlarca Hıristiyan, bütün devlet adamları, fen adamları, profesörler, kumandanlar, bu İncillere inanmakda, hepsi her hafta kiliseye gidip tapınmakdadırlar. Türkiyede ba’zı-lan, İslâm kitâblarını okumadıkları için ve islâmiyyetdcn haberleri olmadığı için, AvrupalIları, Amerikalıları taklîd etmeğe (ilericilik), müslimân olmağa (gericilik) diyorlar. Hâlbuki kendileri, fen, tıb, hesâb bilgilerinde ve teknolojide, AvrupalIlar, Amerikalılar gibi çalışmıyorlar. Onların, yalnız kadın, kız, oğlan bir arada, çalgılı, kumarlı, içkili eğlenceler yapmalarını, pilajlarda şehvetlerine tâbi’ olmalarını ve geceleri radyolarını, televizyonlarını sonuna kadar açarak, komşuları râhatsız etmelerini taklîd et-mekdedirler. İslâmiyyel, nefsin bu taşkınlıklarını yasak etdiği için, müslimânlara gerici diyorlar. Bunlara göre, okuma yazma bil-miyen, ilinden san'atdan haberi olmıyan, fekat kendi taşkınlıklarına katılan her oğlan ve kız ilericidir. Aydın kimsedir. Üniversiteyi bitirmiş, ilm, san’at, ticâret sâhibi, ahlâklı, fazîletli, vergilc-rini veren, kanûnlara uyan ve herkese iyilik eden, hakîkî bir müslimân, bu taşkınlıklara katılmadığı için, gerici olmakdadır. Böyle ilericiler, aydın kimseler, gençleri fuhşa, tenbelliğe, dünyâda felâkete, âhiretde de sonsuz azâblara sürükliyorlar. Âile yuvalarının yıkılmasına sebeb oluyorlar. Kısacası, Hıristiyanların yalnız sefâhetlerini, ahlâksızlıklarını taklîd edenlere aydın, ilerici dedikleri anlaşılıyor. Müslimânlar gibi. Cennete, Cehenneme inanan AvrupalIlara, Amerikalılara da gerici demediklerine göre, müslimânlara, kendi ahlaksızlıklarına uymadıkları için gerici dedikleri anlaşılmakdadır. Bunlar, hiçbir dîne inanmadıkları için, AvrupalIların, Amerikalıların dîne bağlılıklarını da taklîd etme-mekde, kendi ta’birlerine göre kendileri gerici olmakdadırlar. Bu kitabımız, müslimânın aydın ve ilerici olduğunu, müslimân olmı-yanın gerici olduğunu isbât etmekdedir.]

Cihâd farzının Jsâ aleyhisselâmın dîninde bulunmaması meyzû’una gelince, îsâ aleyhisselâmın insanları dîne da’vet müddeti, üç sene gibi az bir zemân olduğu için, cihâd-i fî-sebîlillah yapacak zemânı olamamışdır. Beş-on kişi ve birkaç kadın ile. Roma devletine karşı cihâd etmek, şübhesiz ki, mümkin değildir. Hat-tâ, îsâ aleyhisselâm, yehûdîlerin kendi hakkında kötü niyyet sâhibi olduklarını öğrenince, çok telâşa düşmüşdü. Yakalanacağı akşamın gündüzünde, Luka İncîlinin yirmiikinci bâbının otuzal-tıncı ve devâmındaki âyetlerde îsâ aleyhisselâm, Eshâbına hitâ-ben, (Şimdi kesesi olan onu alsın ve torbası olan da alsın ve olmı

Şâmda vukû’ bulan bu hâdiseleri yatışdırmakda en büyük rolü, âlim ve fâdıl ve meşhûr Cezâyir kahramânı emîr Abdülkâdir ibni Muhyiddîn el-Hasenî^'l oynamışdır. Hakîkî bir müslimân olan bu zât, diğer müslimânlarla birleşerek, Hıristiyan mahallelerini muhâfaza etmişdir. Başda Fransız konsolosu olmak üzere, pek çok hıristiyanı, dürzîlerin elinden kurtarmış, pek çok hıristiyanı kendi konağında barındırıp himâye etmiş ve muhtâç, fakîr olanlarına da yardım etmişdir. Eskiden, en büyük düşmanı olan Fran-sızlar tarafından, Fransanın en büyük nişânı ile taltîf edilmişdir. Önceden pek çok muhârebeler yapmış olduğu Fransızları ve hı-ristiyanları Allahü teâlânın emrine uyarak korumuş ve onlara yardım etmişdir. Bu hâdisenin vukû’u üzerine, hâriciye nâzın Fuad Pâşa, (Fevkalâde me’mûr-u murahhas) sıfatı ile, her dürlü askerî, idârî, siyâsî ve mâlî salâhiyyetlerle karışıklıkların giderilmesine ve îcâb eden ıslahâtın icrâsına me’mûr edilmişdir. Beyruta gelen Fuad Pâşa, derhâl Şâma hareket etmiş, hâdiselere sebeb olanları ve hâdiseler içerisinde bulunan dürzîleri cezâlandırmış-dır. Zarar gören hıristiyanlara yetmişbeş milyon kuruş tazmînât ödemişdir. Vazifesinde ihmâl gördüğü yüzonbir askerî şahsı da i'dâm etdirmişdir. Fuad Pâşa, en çok sevdiği arkadaşı Ahmed Pâ-şanın i’dâm edilmesine (Divân-ı harb)de hükm edilince, (Ben ömrümde bir tavuk kesmemiş ve bir baş vurmamış iken, bakınız Cenâb-ı Hak beni nelere vesîle kıldı) demişdir. Böyle bir adalet misâlini göstermiş bir Hıristiyan devlet var mıdır? Onlar, adâlet yapmak yerine, zulm etmişler ve zulm edenleri de, teşvîk etmişlerdir. Bu hâdisenin, İslâm adâletine bir misâl olması için, teferruatı anlatılabilir ise de, kitâbımızın hacmi müsâid değildir. Ar-zû edenler târîh kitâblarından okuyabilirler.]

Zâhirî sebeblere ve kuvvete baş vurmakdan sakındıklarını ve sâdece rûhânî olarak, Allahü teâlâya ve komşuya muhabbet ve şefkat etdiklerini i’lân eden Hıristiyanların, birbirleri hakkında da yapdıkları muâmeleler, vahşetler ve zulmler, târihlerde yazılıdır. Hıristiyanların yapdığı bu vahşetleri ve zulmleri okuyan bir kimse, biraz şefkat ve merhamet sâhibi ise, yalnız hıristiyanlıkdan değil, böylesine vahşî fi’llere sebeb olmak kâbiliyyetinde bulunduğu için, insanlıkdan bile nefret edeceği gelir.köy yumurtası fiyatları sizler icin sundu.




köy yumurtası fiyatları, köy yumurtası fiyatı, köy yumurtası üretimi,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder